Aslında bu yazıyı, mutlu bir liseli ergen dönemimde açtığım blogumdan paylaşmayı düşünüyordum.
Erkek arkadaşım bugün ilginç bir analizde bulundu. Depresif ve düşünceli zamanlarımda bu bloguma ağırlık verdiğimi, mutlu ve sosyal zamanlarımda eski blogumda paylaşımlarda bulunduğumu söyledi. Haklı, ama bir bakıma.
Hipotalamik amenore blogunu sadece depresif zamanlarıma saklamıyorum. İleriye yönelik sorgulamalar çektiğim zamanlarımda, her insan gibi, sorularımı paylaşasım, yükümü azaltasım geliyor. Şu aralar, gerek kendimle ilgili, gerek çevremle ilgili, daha önce fark etmediğim şeylerin bilincine varıyorum. Herkesin geçtiği çağlar bunlar herhalde.
Bugünkü niyetim, erkek arkadaşımla bugün izlediğim bir filmin kritiğini yapmaktı. Tipik bir durum komedisiydi. Adı 'She's Funny That Way' idi ve Jennifer Anniston oynuyordu. Benim favori aktrislerimden kendisi. Brad Pitt'in hep aptal olduğunu düşünmüşümdür Jolie'yi ona tercih ettiği için. Çok sonradan fark ettim bu düşüncemin yüzeyselliğini. Hayır, fark etmemi sağlayan şey deneyimlerim olmadı. Erkek arkadaşımın, Brad Pitt'in karısı hakkında söylediklerini bir link halinde yollamasıyla oldu:
'My wife got sick. She was constantly nervous because of problems at work, personal life, her failures and children. She lost 30 pounds and weighted about 90 pounds. She got very skinny and was constantly crying. She was not a happy woman. She had suffered from continuing headaches, heart pain and jammed nerves in her back and ribs. She did not sleep well, falling asleep only in the mornings and got tired very quickly during the day. Our relationship was on the verge of a break up. Her beauty was leaving her somewhere, she had bags under her eyes, she was poking her head, and stopped taking care of herself. She refused to shoot the films and rejected any role. I lost hope and thought that we’ll get divorced soon… But then I decided to act. After all I’ve got the most beautiful woman on earth. She is the idol of more than half of men and women on earth, and I was the one allowed to fall asleep next to her and to hug her. I began to shower her with flowers, kisses and compliments. I surprised and pleased her every minute. I gave her a lot of gifts and lived just for her. I spoke in public only about her. I incorporated all themes in her direction. I praised her in front of her own and our mutual friends. You won’t believe it, but she blossomed. She became better. She gained weight, was no longer nervous and loved me even more than ever. I had no clue that she CAN love that much.
And then I realized one thing: the woman is the reflection of her man.
If you love her to the point of madness, she will become it. '
Hikayeyle çok kolay bağlantı kurabilmiştim. Erkek arkadaşım beni ilk tanıdığında, benliğimden eser kalmamıştı. Zayıftım, psikolojik olarak ölümle yaşamı ayırt edemeyecek kadar zayıftım. Görüntüm de çok zayıftı; bakan insanların bakışları, prematüre bir bebeğe bakarmışçasına acıyan ifadelerden farksızdı. İçim, dışıma yansımıştı.
Roald Dahl'ın ifadesiyle, aynen böyle.
Neden böyle oldum? Bilmiyorum. Biliyorum, ama bilmiyorum...
Bugün, liseden yakınen tanıdığım bir arkadaşın vefat haberini aldım. Muhtemelen bayram ziyareti için yaptığı bir araba yolculuğunda kaza geçirmiş. Kendisi vefat etmiş, babası yoğun bakımda, annesi yaralı.
Lisedeyken az mı dalga geçerdik o çocukla?
Tek suçu; saf, aklına geleni söyleyen, temiz kalpli, hayatını eğlenerek geçirmeye çalışan biri olmasıydı. Hiçbir şeyi takmazdı. N'olursa olsun, hep mutluydu. Yeri geldiğinde agresifti, ama kızdığında bile güleçti. Her zaman Roald Dahl'ın çiziktirmelerindeki ikinci insandı o. Hepimizin gözünde; dalga geçenlerin de dahil. Belki de fark etmiyorduk ama, kıskanıyorduk o güzelliği; o yüzden geçiyorduk dalgamızı!
Neden böyle oldum? Beni üzen şey, beni neden üzdü? Bilmiyorum...
Ne yalan söyleyeyim... Beni üzen şey, beni üzdüğü için kendimden utanasım geliyor. Gururuma dokunuyor...
'İlk gördüğüm andan itibaren senin evlenmek istediğim kız olduğunu anlamıştım' dedi erkek arkadaşım.
'Neden? O halimle nasıl bunu isteyebildin?' dedim.
'Asimetrik kırmızı boğazlı kazak giymiştin... İstememek mümkün mü?' dedi.
Sevgili asimetrik kırmızı boğazlı kazağım... (Aslında benim değil, annemin kazağı. O gün, 'Kızımın ilk date'i hayırlı olsun bakiyim!' diyerekten kendi elleriyle giydirmişti beni anneciğim). Beni, hayatımın en büyük hatasından kurtardığın, bana ikinci bir şans verdiğin için sana ne kadar teşekkür etsem az.
Hayat üzülmeye değmiyor...